Okaliptüs Yaprağı

Okuyanların yarısının S.C Stephens'ın Thoughtless'ını (Düşüncesiz) okuduktan sonra yorum yapmadan önce beklemelerinin nedenini şimdi anlıyorum. Çok yoğun, konusu oldukça basit ama okur tarafından kabulü zor bir kitap. Herkese hitap edemeyeceği gibi büyük ihtimalle orta dereceli de sevilemeyecek kitaplardan. Sevebilenlerin çok sevdiği, sevmeyeninse ancak nefret edebildiklerinden. Ancak ben yine cinsliğimi gözler önüne sererek 4/5 yıldız verdim. O tek bir yıldızcığı kırmamın nedeni ise yazarın aşırı uzatarak sıkıntıdan kurdeşen dökmeme sebep olmasıydı.

Kitabın konusundan biraz bahsedersek;

"Sana ihtiyacım var. İzin ver bunu yapayım. Sana,onu unutturabilirim.
Sana ,seni unutturabilirim."
-Kellan Kyle
Kitapta sevgilisinin peşinden başka bir şehre taşınan Kiera’nın, sevgilisinin çok yakın arkadaşı ve aynı zamanda ev arkadaşları olan tanrı yakışıklılığına sahip yerel bir grubun solisti Kellan ile yaşadığı yasak aşk anlatılıyor. Kiera bir yandan Kellan'a duyduğu karşı konulamaz çekime direnmeye çalışırken bir yandan da bizim boynuzlanmaktan adeta geyiğe dönmüş şirin mi şirin Danny'mizi aldatmaktan duyduğu suçluluğun içinde boğuluyordur. Peki Kiera kimi seçecek? Hayatına hızla giren yakıcı saf tutkuyu mu? Yoksa güvenli ve şirin Noel babanın uçan geyiklerine dönmüş Danny'yi mi?



Hiç başlamadan belirtmeliyim ki kitaba karşı birbiriyle çelişen duygular duyuyorum. Dolayısıyla yorum boyunca yine birbiriyle çelişen ifadeler görmeniz çok olasıdır.
Peki romance okurları neden yadırgıyor? diyerek başlayalım;
Aşk romanlarında özellikle son zamanlarda çıkanların neredeyse hepsinde ana kahramanımız çok masum ve acı çeken taraf olmasına alışmıştık ancak bu romanda yazar yarattığı baş kahramanla bizi tam anlamıyla ters köşeye yatırıyor.
Bu kitaptaki baş kahramanımız Kiera herkesin acılarına sebep olan kötü kadın.

Her şeyden önce uyarmalıyım ki Kiera bugüne dek okuduğunuz ve katletmeyi delicesine arzuladığınız hiç bir karaktere benzemiyor.

Yazın temposundan bloğuna dahi girememiş ben kışa resmi olarak geçişlerden biri olarak görülen okulların açılmasına saatler kala mutlu mutlu yaza veda konuşması niteliğinde ne yapacağım diye düşünürken bir de baktım ki hali hazırda bir etkinlik varmış zaten Sihirli Kitap'da!


Hem de yazılması tarafımdan çok keyifli görünen yaz boyunca okuduğum en iyi 10 Kitap'ı seçiyorum temalı bir etkinlik. Tabii ben geç keşfettiğim için cumartesi değil de pazar olmuş olacak...

O zaman kitaplarımıza geçelim zaten koskoca yaz yoğunluktan 15 kitabı zor bitirmiş ben için çok da zor olmayacak bu seçim...






1- Fallen Too Far-Abbi Glines
Öncelikle birinclik kürsüsünü rahatlıkla hak edecek bir aşk romanı. Tam yazlık okunabilecek, heyecanı bir saniye durmayan bir kitaptı. Yazarın anlatımı karakter olay örgüsü ve şaşırtmacalarsa tapılasıydı. Ülkemiz de henüz neden çıkmadığı büyük merak konusu olsa da bu seriyle er yada geç tanışacaktır Türk okurlar da , zira ben editör olsam, hayatta kaçırmazdım!




2- Never Too Far-Abbi Glines
Adından da anlaşılacağı üzere 'yazın en iyi Kitabı'yla aynı seriyi paylaşan bu kitap da serinin ikinci kitabı olduğu gibi listemizin de ikincisi olmayı başarmış bir devam kitabı. Aynı şekilde her şeyiyle bayılarak okuduğum bir roman oldu olmasına ancak bazı eksikler vardı umuyorum serice incelemesi de ileriki günlerde bloğun sayfalarını süsleyecek!






3- Twisted Perfection-Abbi Glines
Evet,evet arkadaşlar yazarı ve seriyi , yazın bir kısmında kendime takıntı etmiştim ama okuyanlar bilir ki takıntı etmemek de imkânsızdır yahu! Too Far serisinin spin off'u mu desem? yan serisi mi desem? Kardeş serisi mi desem? bilemedim. Ancak serideki ilk kitabın aksine farklı kahramanlar üzerine yoğunlaşılmıştı. Kedicik'deki Vlad Mencheres ve Spade'in kitapları gibi diyebiliriz...





4- On Dublin Street (Dublin Caddesi)-Samantha Young
Bol bol konuşulan dillerden düşmeyen bu romanı aslında 5. ya da 6. sıraya da koyabilirdim. Güzel kitaptı akıcıydı, karakter çarpıcı ve sağlamdı ama bir yerde benim için çok çok basit geçen bir kitaptı. Sanki yazarın azıcık daha sorgulaması gereken konular vardı kenarda köşede.






5- Tutsak-Monica McCarty
Çok uzun zamandır okuduğum ilk tarihi aşk romanıydı. Biraz historical romance'e özlemimle , biraz Mccarty kalitesiyle kendine hayran bıraktıran bu kitabı liste de 5. sıraya bile koymaya gönlüm zar zor el veriyor...






6- Mavi Büyü-Richelle Mead

Koskoca yaz okuduğum nadir YA (genç-yetişkin) romanlardan biriydi. Tek kelimeyle Ba-yıl-dım! Richella Mead'ın tam anlamıyla 'Fan'ı olan ben son bir kaç kitaptır aradığımı bulmakta çok güçlük çeksem de yazar bu kitabıyla tüm hayal kırıklıklarını unutturdu!





Uzuuuun aradan sonra ne yalan söyleyeyim tertemiz övgülerle dolup taşan bir eleştiriyle bayıla bayıla okuduğum bir kitapla açılış yapmak isterdim ama üzülerek söylemeliyim ki aşağıda okuyacaklarınız bunun yakınından bile geçmeyecek. Benim açımdan oldukça sorunlu bir kitaptı Eşleşme.

Öncelikle şu kitap sayesinde Türkçedeki geçmiş zaman eklerinin, İngilizcede bin bir zorlukla ezberlediğim eylemlerin zamana göre çekimlerinin aslında; ne kadar muhteşem, ne kadar harika, ne kadar tapılası olduğunu anladığımı söylemeden geçemeyeceğim. Yazarın da en kısa zamanda anlaması temennisiyle…

Kitabın benim açımdan en büyük sorunu anlatımda zaman olarak şimdiki zamanın kullanılmasıydı. Kimileri buna alışılabileceğini söylese de benim için maalesef geçerli olamadı. Bu rahatsızlığı yok etmek için her şeyi yaptım hatta bir ara kelimeleri beynimde geçmiş zaman haline getirdim ama olmadı, olamadı. Sırf bu yüzden bile sanırım seri benim için burada sonlanabilir. Bunun dışında kullanılan kimi kelimelerin eski ve şu sıralar kullanılmıyor olması da okumayı güçleştirmiş. Eski kelimelere yer verilmesi iyi midir kötü müdür tartışılır elbette ama bir gerçek var ki kesinlikle okumaya pürüzler katıyor.

Yazarın kurguladığı distopik dünya ise beni bir türlü etkileyemedi. Artık oldukça klişeleşmiş olan devletin halkı koyun sürüsüne çevirme politikası işleniyordu. Kimin kimle olacağı,ne yiyeceği, hangi işte çalışacağı gibi şeylere devletin karar verdiği bir dünya anlatılmış. Bana bir çok yönüyle özellikle Beth Revis’in Evrenin Ötesi adlı kitabını hatırlattı yalnız onu çok daha fazla sevdiğimi hatırlıyorum. Açıkçası sebebi bu kitabı sonra okumuş olmam değil, zaten distopya denilen türde yazılmış kitapların büyük çoğunluğu zaten aynı konu üzerine yoğunlaşmış olur;

Baskıcı halk, bunalmış kahraman, başta bilinmeyen veya korkulan isyancılar, sonra herkes birleşip kahramanımızın önderliğinde kurtarılan dünya veya ülke…

Asıl sorun yazarın bunu satamamış olmasıydı bize. Bir kere distopya denilince kahramanımız gerçekten kahraman olmalı güçlü, sert, yenilmez, inatçı, aktif,dinamik,heyecanlı... Ancak Cassia aksine çok pasif ve yeterinde üzerinde durulmamış zayıf bir kahramandı. Distopya bir kenara ben herhangi bir kitapta en başta insana “vay be!” dedirtecek karakterler ararım. En azından bir yönüyle olsun hayran olmalıyım karakterlere, ve maalesef bırakın hayran olmayı hoşlanacak herhangi bir şey bulamadım kitaptaki hiçbir karakterde.

Tüm bunların dışında kitabın çoğu bölümü bir ders kitabından farklı değildi. Çok fazla bilgiyi, çok sıkıcı bir şekilde sunmuş yazar bize. Çok fazla tekrar etmiş kendini.  Kim bilir belki de serideki ilk kitap olduğundandır.

Ateş serisi ;tarafımdan bayılınarak okunan bir Fantastik-yetişkin serisi. Espirileriyle,kurgusuyla,karakterleriyle kusur bulamadığım nadir serilerden diyebilirim. Hatta zaman zaman erkek kahramanların muhteşemliklerin bahsederken iki ismi çok sık kullanırım dikkat ederseniz. İşte onlardan biri olan Barrons'u içinde barındıran muhteşem seri bu...

Veeee sonunda yeni kitabıyla yani 'Rüya Ateşi' ile karşımıza çıkmaya hazırlanıyor. Yayınevi bu müjdeli haberi bir kaç saat önce kitabın matbaada olduğunu söyleyen bu resimle verdi bizlere...

Yalnız kapak orjinalden haraketle yapılmış ama sizce de fazla 'Beşinci Boyut'dan alıntı gibi olmamış mı?
Cennete açılan kapı huuuu!

Kitabı okumadığımdan biraz yorumları araştırdım ve okuyanlardan biriyse şöyle diyerek heyecanıma heyecan kattı;
"...Karen Monnig’in içinizde uyandırdığı merakı pek az yazar ve seri yapar. Dreamfever serinin belkide en heyecanlı en harika kitabı. Faefever için şok edici bir sondu demiştim ama hiç bir şey Dreamfever’ın sonu kadar şok edici olamaz..."  (İnceleme ve Düzenleme - Buket Kayhan/Onread yazının devamı için click! )

Çok heyecanlı değil mi?!

Kitabın konusuysa şöyle (ilk 3 kitabı okumayanlar için spoiler içerir!)

Başladığımda ilk düşüncem "merhaba sarışın hintli Anita" oldu...
Anita sıkıdır,güçlüdür,yurdum gençleri gibi aktif,dinamik,heyecanlıdır!
Ama ah o duyguları yok mu...!
Yok!
Hakikaten yok...
Anita'da kitap bir türlü ilerlemez,3'de neyse 6'da da odur! Kör düğümdür,tıkanmış lavabodur,dipsiz kuyudur...
Anita'yı okurken adeta duyguya susarım ben. Bu nedenle asla doğru düzgün okuyamadım şu seriyi.
Tüm bunlardan dolayı ilk düşüncem bu olunca biraz hayal kırıklığına uğramıştım.
Neyseki 200 sayfaya kalmadan yanılmaktan ilk defa bu kadar keyif aldım!
Yazar beni arka arkaya şaşırttı. Öncelikle çeşitli kitaplar sonucunda sahip olduğum "melekli kitaplarda incilden kesitler olur,dinsel düşüncelere boğulur." önyargısını kırıp geçti.

Kesinlikle bu konuda endişelenmenize gerek yok. Yazar her ne kadar melek demiş olsa da aslında bunlar;

Ne kadar şirin olmuş!
Peri tozu saçan,kanatları ve özel yetenekleri olan,vampirlerin efendisi ve oldukça çazibeli yaratıklar!



Yeni Bones'lara,Jean-Claude'lara,Barrons'lara merhaba demeye hazırlanabilirsiniz çünkü bu meleklar çok seksi ve onlara aşık olacaksnız!
Özellikle de bir tanesi var ki...
Raphael; yeni book boyfriend'im olmaya aday!
Bir de mavi kanatlı çocuk vardı adını unuttuğum.
Şey bir de en yakın arkadaşı olan avcı.
Ah bir de--
Biri beni durdurmalı!

Beni şaşırtan bir diğer unsur ise sonu oldu
en az Elena kadar şaşırdığımı söylemeden geçemeyeceğim.

 Aslında sonu bir kenera her sayfa şaşırdım,kendimi asla bir Urban Fantasy okuru olarak görmezdim ama bu kitap tüm tabularımı yıktı diyebilirim. Hem aksiyon,hem macera,hem fantastik hem de romantik kitaplardan hoşlanan okuyuculara aynı anda hitap edebilecek gerçekten olağanüstü bir roman olmuş ve kesinlikle beklediğime değmiş diyebilirim ama umarım ikincisi için çok geciktirmez yayınevi...


Bu da yazarımız Nalini Singh yazarın
harlequin yayınlarından çıkmış olan
kitaplarını ayrıca
çeşitli internet sitelerinden ve
eski kitaplar satan sahaflardan bulabilirsiniz
Tüm bunların dışında her bir karakteri ayrı ayrı sevdim diyebilirim,çok gerçek ve aynı zaman da çok da güçlü kişilikleri olan kahramanlardı. O kadar alışmışım ki boyun eğen,sürekli kızaran veya korkan karakterlere Elena'nın kimi zaman delirtse de inatçı halleri bana hızlı bir tedavi oldu! Aynı zamanda korkusuz gibi görünmeye çalışsa da içten içe her insan gibi korkmasıysa hikayeyi okunmaya değer kılan bir başka unsurdu. Ben kahranmanda olsa eşsiz,yenilmez ve en muhteşem denilen sürekli tanrılaştırılan kahramanlardan aşırı derece irite oluyorum. Kim olmaz ki?

Kitaptaki romantizme ise ayrıca bayıldım kesinlikle sıkmayan hatta heyecanlandıran,az ama öz diyebileceğim bir romantizm vardı. Kitabın diğer yönlerini bastırmıyor ancak aynı zaman da benim gibi bir paranormal romance aşığını tatmin de ediyordu. Fantastik kısımlarsa kesinlikle büyük bir hayalgücü içeriyordu eh bir paranormal romance tutkunu daha ne ister?
Aksiyon,macera ve gizem kısımlarıysa genelde oldukça sıkıldığım kısımlar olsa da Meleklerin Kanı'ında su gibi akıyordu.

Ve kesinlikle değinmeden geçemeyeceğim bir başka unsursa yazarın espiri dili olacaktır, hiç kuşkusuz! Sesli sesli güldüğüm ve otobüstekilere rezil olmuşluğum bile oldu okurken. Gerçekten bu özelliği romanı benim gözümde başka bir noktaya taşıdı. Romantik,fantastik,kurgu veya aksiyon yönünden güçlü olan kitaplara sıkça rastlarken size kahkahalar attırtacak romanlar çok nadiren çıkar ve bu romanın o çok nadir olanlardan olduğunu gönül rahatlığıyla dile getirebilirim.
Ayın ilk gününden itibaren ülkemizde de vizyona giren Muhteşem Yaratıklar'la birlikte hayatımda ilk defa karşılaştığım bir yoğunlukta kitaplardan uyarlanmış filmler peyaz perdede gösterime giriyor. Hiç uzatmadan filmlere geçmek istiyorum.

İlki Muhteşem Yaratıklar;
Elimde olduğu hemen hemen iki yıldan beri hiç abartısız 10 defa okumaya başlayıp bir türlü adapte olamadığım Kami Garcia ve Margaret Stohl'un bu romanına yine de geçtiğimiz hafta bir kere daha şans verdim ama yine sonuç başarısızlık oldu. Lakin kitabın kötü olduğunu söylemiyorum çünkü genel kanı kitabın sadece giriş kısımlarının oldukça sıkıcı olduğu...

Film hakkında genel tutum fena olmasa da henüz Genç-Yetişkin-Fantastik türünde çıkan filmleri Aksiyon-Fantastik filmler ile karşılaştırmayı bırakamayan yurdum insanı tarafından topa tutulduğunu görebilirsiniz de. Daha açık olmak gerekirse beklentiniz X-MEN değil de Twilight olmalı bu filmi izlemeye giderken...

Yönetmen koltuğundan Not: Seni Seviyorum ve Water for Elephants  tanıdığımız Richard LaGravenese otururken oyuncu kadrosundaki en tanıdık isimlerden biri ise ülkemizde de izleyicisine sıkça rastlayabileceğimiz Shameless dizisininden tanıdığımız Emmy Rossum bulunuyor. Filmin ve kitabın konusu ise;

Genç Ethan yaşadığı kente taşınan gizemli bir kıza ilgi duymaya başlar. Fakat Lena adındaki bu kızda, lisedeki diğer öğrencilerden farklı bir şey vardır. Lena'nın ailesi ve tüm soyu aslında büyücüdür. Kurallara göre 16 yaşını dolduran tüm genç cadılar iyi veya kötü taraf arasında bir seçim yapmalılardır. Lena'nın 16 yaşını doldurmasına ise sadece 2 ay kalmıştır. Aile büyüklerinin bazıları iyiliği seçebileceğini iddia ederken, büyük bir kısmı ise lanetin başladığı ve Lena'nın istese de istemese de karanlık tarafta, kötülerle birlikte yer alacağını iddia etmektedir. Hatta Lena kendisinden büyük bazı cadılardan daha da güçlü büyü yeteneğine sahiptir.




Ayın ikinci filmiyse Victor Hugo'nun klasik romanı Sefiller (Les Misérables)'in bir Broadway uyarlamasının filmleştirilmesi... Neredeyse tüm diyalogların melodilendirilerek söylendiğini ve gerçekten karşınızda bir müzikal bulacağınızı söylemeden geçmemek gerek zira bir çok kişi bir müzikal olduğunu bilerek izlemesine rağmen sırf bu yüzden sıkıcı bulduklarını dile getirmekte. Kaldı ki bende müzikallerden çok hoşlanmam hele de perdede izlemek daha da itici geliyor o nedenle sinemada izlemeyi planladığımı söyleyemem.
Filmin kadrosu çok iyi olmasına karşın dediğim gibi yorumlar pek iç açıcı görünmüyor...



Ayın üçüncü uyarlamasıysa diğerlerinden farklı olarak bir çocuk filmi olarak göze çarpıyor. Tanınmış Amerikan çocuk kitapları yazarı L. Frank Baum’un Oz Büyücüsü adlı kitabından uyarlanararak beyaz perdeye uyarlanan 'Muhteşem ve Kudretli Oz'un yapımcılığını ise Walt Disney Pictures üstlenmiş! Her ne kadar çocuk filmi demişsek de Disney'in yaptığı film de izlenmez mi yahu!




Eveeeeet asıl bombaysa ayın 4. ve son filmi. Sıkı durun! Bir efsane filme daha hazır mısınız?
Alacakaranlık efsanesinin yazarının kaleminden çıkmış The Host/Göçebe yıllar önce bayıla bayıla okumuş olduğum bir kitap olmakla birlikte yazarın diğer serisinin aksine yazarı tarafından bile unutulmuş yarım bırakılmış bir seri aslında! Eğer okursanız veya iyi yansıtılabilmişse filmini izlerseniz sizi şaşırtacağına söz verebilirim. Buna hem Alacakaranlık hayranları hem de "dur yahu ne yaptın Selin biz anca kurtulmuştuk o meretten bir de bunu mu çıkardın!" diyenler dahil. Yazarın diğer kitaplarına göre bu kitabın popüleritesi ve kalitesi ters orantılı! Merakla ve umutla beklediğim filmin konusunu ise direk olarak arka kapaktan kopyalamakta bir sakınca görmüyorum;

Dünyamız görünmeyen bir düşman tarafından istila edilmişti. İnsanların bedenleri, bu istilacılar için sahiplik yaparken bedenler bir değişikliğe uğramamış gibi görünse de, zihinleri ele geçiriliyordu. Neredeyse herkes teslim olmuştu.Geriye kalan "vahşi" birkaç insandan biri olan Melanie, yakalandığı zaman sonunun geldiğine inanır. Göçebe, Melanie'nin bedenini alan "ruh", yetkililer tarafından bir insan bedeninin içinde yaşarken karşılaşabileceği zorluklar hakkında uyarılmıştır: Baskın duygular, hislerin yoğunluğu, çok canlı olabilen anılar… Ama Göçebe'nin beklemediği bir zorluk vardır: Bedeninin önceki sakini zihninden vazgeçmeyi reddeder.Göçebe, Melanie'nin düşüncelerinin derinlerine inerek geri kalan insanların nerde olduğunu öğrenmeye çalışır. Ama Melanie'nin zihninde tek görebildiği, sevdiği adamın, hâlâ saklanan bir insan olan Jared'ın hayalidir. Bedeninin arzularına direnemeyen Göçebe, yakalamak zorunda olduğu bu adama karşı özlem duymaya başlar. Dış güçler, Göçebe ve Melanie'yi, aslında istemeseler de, ortak bir hedefte birleştirir ve birlikte sevdikleri adamı bulmak için tehlikeli ve sonu belli olmayan bir macera için yola koyulurlar.Zamanımızın en çok ilgi uyandıran yazarlarından biri olan Stephenie Meyer, aşkın direnci ve insan olmanın asıl anlamını anlatan, unutulmaz ve heyecan dolu bir romanla yine sizlerle beraber.


Filmleri duydunuz. Ben gelecek ayki Kitap Fuarının da etkisiyle ancak Göçebe'ye gitmeyi düşünüyorum. Sizler ne düşünüyorsunuz?
Önceki Kayıtlar Ana Sayfa

Followers

POPULAR POSTS

  • Rüya Ateşi Sonunda Raflara Çıkmaya Hazırlanıyor...
    Ateş serisi ;tarafımdan bayılınarak okunan bir Fantastik-yetişkin serisi. Espirileriyle,kurgusuyla,karakterleriyle kusur bulamadığım nadir...
  • Meleklerin Kanı-Nalini Singh
    Başladığımda ilk düşüncem "merhaba sarışın hintli Anita" oldu... Anita sıkıdır,güçlüdür,yurdum gençleri gibi aktif,dinamik,heyec...
  • Nasıl İngilizce Kitap Okurum?
     İşkenceyi Zevke Çevirmek! Hemen hemen her okurun en büyük hayallerinden biri yabancı dilde kitap okumak! Yabancı dilde kitap okumak e...
  • Açlık Sancıları | Parodi
    Heyecanla aldığım bu kitabında bitiminde büyük bir hayal kırıklığı yaşadım. Parodilerden çok şey beklememek gerekir ama en azından komik olm...
  • Eşleşme-Ally Condie
    Uzuuuun aradan sonra ne yalan söyleyeyim tertemiz övgülerle dolup taşan bir eleştiriyle bayıla bayıla okuduğum bir kitapla açılış yapma...
  • Sonunda çıkıyor!
    Eh malum yayınevi Artemis olunca,peygamber sabrı bile yetmiyor. Zaten diyorlarsa ekimde çıkar,bunun üzerine şöyle bir dokuz ay ekliyoruz ...
  • Koliden çıkan mutluluk
    Küçük bir seramoniyle içine yepyeni jiletini koyduğum falçatamla açtım kutumu,nasıl heyecan nasıl mutluluk,hatta annem o mutluluğumun üstüne...
  • Karanlığın Elli Tonu-E.L. James
    Daha çıkmadan olay olan Grinin Elli Tonu'nun devam kitabı da sonunda çıktı. Kitabı elime aldığım anda ağzımdan çıkan ilk ses ...
  • İlk mim :))
    İlk mimlenmem herkeste görür özenirdim falan :D Sorular çok eğlenceli teşekkürler Kitap Ayracı :)) ***Günün nasıl geçti?   Normal bir g...
  • 'Düşüncesiz' Kız, Rock yıldızı ve Geyik...
    O kuyanların yarısının  S.C Stephens'ın  Thoughtless'ını (Düşüncesiz)  okuduktan sonra  yorum yapmadan önce beklemelerinin neden...

Bookstagram mı?

Bookstagram mı?

Goodreads

Goodreads
Blogger tarafından desteklenmektedir.

Twitter'dan Ulaşın :))

Twitter'dan Ulaşın :))
kişisel twitter hesabıdır...

Burada da Yazıyorum :))

Burada da Yazıyorum :))
Ön Okumalar ve Fazlası

Copyright © 2016 Okaliptüs Yaprağı. Created by OddThemes | Distributed By Gooyaabi Templates