Satırlardan Beyaz Perdeye Yolculuk...

Ayın ilk gününden itibaren ülkemizde de vizyona giren Muhteşem Yaratıklar'la birlikte hayatımda ilk defa karşılaştığım bir yoğunlukta kitaplardan uyarlanmış filmler peyaz perdede gösterime giriyor. Hiç uzatmadan filmlere geçmek istiyorum.

İlki Muhteşem Yaratıklar;
Elimde olduğu hemen hemen iki yıldan beri hiç abartısız 10 defa okumaya başlayıp bir türlü adapte olamadığım Kami Garcia ve Margaret Stohl'un bu romanına yine de geçtiğimiz hafta bir kere daha şans verdim ama yine sonuç başarısızlık oldu. Lakin kitabın kötü olduğunu söylemiyorum çünkü genel kanı kitabın sadece giriş kısımlarının oldukça sıkıcı olduğu...

Film hakkında genel tutum fena olmasa da henüz Genç-Yetişkin-Fantastik türünde çıkan filmleri Aksiyon-Fantastik filmler ile karşılaştırmayı bırakamayan yurdum insanı tarafından topa tutulduğunu görebilirsiniz de. Daha açık olmak gerekirse beklentiniz X-MEN değil de Twilight olmalı bu filmi izlemeye giderken...

Yönetmen koltuğundan Not: Seni Seviyorum ve Water for Elephants  tanıdığımız Richard LaGravenese otururken oyuncu kadrosundaki en tanıdık isimlerden biri ise ülkemizde de izleyicisine sıkça rastlayabileceğimiz Shameless dizisininden tanıdığımız Emmy Rossum bulunuyor. Filmin ve kitabın konusu ise;

Genç Ethan yaşadığı kente taşınan gizemli bir kıza ilgi duymaya başlar. Fakat Lena adındaki bu kızda, lisedeki diğer öğrencilerden farklı bir şey vardır. Lena'nın ailesi ve tüm soyu aslında büyücüdür. Kurallara göre 16 yaşını dolduran tüm genç cadılar iyi veya kötü taraf arasında bir seçim yapmalılardır. Lena'nın 16 yaşını doldurmasına ise sadece 2 ay kalmıştır. Aile büyüklerinin bazıları iyiliği seçebileceğini iddia ederken, büyük bir kısmı ise lanetin başladığı ve Lena'nın istese de istemese de karanlık tarafta, kötülerle birlikte yer alacağını iddia etmektedir. Hatta Lena kendisinden büyük bazı cadılardan daha da güçlü büyü yeteneğine sahiptir.




Ayın ikinci filmiyse Victor Hugo'nun klasik romanı Sefiller (Les Misérables)'in bir Broadway uyarlamasının filmleştirilmesi... Neredeyse tüm diyalogların melodilendirilerek söylendiğini ve gerçekten karşınızda bir müzikal bulacağınızı söylemeden geçmemek gerek zira bir çok kişi bir müzikal olduğunu bilerek izlemesine rağmen sırf bu yüzden sıkıcı bulduklarını dile getirmekte. Kaldı ki bende müzikallerden çok hoşlanmam hele de perdede izlemek daha da itici geliyor o nedenle sinemada izlemeyi planladığımı söyleyemem.
Filmin kadrosu çok iyi olmasına karşın dediğim gibi yorumlar pek iç açıcı görünmüyor...



Ayın üçüncü uyarlamasıysa diğerlerinden farklı olarak bir çocuk filmi olarak göze çarpıyor. Tanınmış Amerikan çocuk kitapları yazarı L. Frank Baum’un Oz Büyücüsü adlı kitabından uyarlanararak beyaz perdeye uyarlanan 'Muhteşem ve Kudretli Oz'un yapımcılığını ise Walt Disney Pictures üstlenmiş! Her ne kadar çocuk filmi demişsek de Disney'in yaptığı film de izlenmez mi yahu!




Eveeeeet asıl bombaysa ayın 4. ve son filmi. Sıkı durun! Bir efsane filme daha hazır mısınız?
Alacakaranlık efsanesinin yazarının kaleminden çıkmış The Host/Göçebe yıllar önce bayıla bayıla okumuş olduğum bir kitap olmakla birlikte yazarın diğer serisinin aksine yazarı tarafından bile unutulmuş yarım bırakılmış bir seri aslında! Eğer okursanız veya iyi yansıtılabilmişse filmini izlerseniz sizi şaşırtacağına söz verebilirim. Buna hem Alacakaranlık hayranları hem de "dur yahu ne yaptın Selin biz anca kurtulmuştuk o meretten bir de bunu mu çıkardın!" diyenler dahil. Yazarın diğer kitaplarına göre bu kitabın popüleritesi ve kalitesi ters orantılı! Merakla ve umutla beklediğim filmin konusunu ise direk olarak arka kapaktan kopyalamakta bir sakınca görmüyorum;

Dünyamız görünmeyen bir düşman tarafından istila edilmişti. İnsanların bedenleri, bu istilacılar için sahiplik yaparken bedenler bir değişikliğe uğramamış gibi görünse de, zihinleri ele geçiriliyordu. Neredeyse herkes teslim olmuştu.Geriye kalan "vahşi" birkaç insandan biri olan Melanie, yakalandığı zaman sonunun geldiğine inanır. Göçebe, Melanie'nin bedenini alan "ruh", yetkililer tarafından bir insan bedeninin içinde yaşarken karşılaşabileceği zorluklar hakkında uyarılmıştır: Baskın duygular, hislerin yoğunluğu, çok canlı olabilen anılar… Ama Göçebe'nin beklemediği bir zorluk vardır: Bedeninin önceki sakini zihninden vazgeçmeyi reddeder.Göçebe, Melanie'nin düşüncelerinin derinlerine inerek geri kalan insanların nerde olduğunu öğrenmeye çalışır. Ama Melanie'nin zihninde tek görebildiği, sevdiği adamın, hâlâ saklanan bir insan olan Jared'ın hayalidir. Bedeninin arzularına direnemeyen Göçebe, yakalamak zorunda olduğu bu adama karşı özlem duymaya başlar. Dış güçler, Göçebe ve Melanie'yi, aslında istemeseler de, ortak bir hedefte birleştirir ve birlikte sevdikleri adamı bulmak için tehlikeli ve sonu belli olmayan bir macera için yola koyulurlar.Zamanımızın en çok ilgi uyandıran yazarlarından biri olan Stephenie Meyer, aşkın direnci ve insan olmanın asıl anlamını anlatan, unutulmaz ve heyecan dolu bir romanla yine sizlerle beraber.


Filmleri duydunuz. Ben gelecek ayki Kitap Fuarının da etkisiyle ancak Göçebe'ye gitmeyi düşünüyorum. Sizler ne düşünüyorsunuz?

Share:

0 yorum